GüncelMakaleler

ANALİZ | Ermeni Soykırımı Ve Irkçı Devletin İnşası

Sonuç olarak, 1894-’96, 1915-’16, 1919-’23 tarihlerinde milyonlarca Ermeni, Rum, Süryani, Ezidi soykırımla öldürülmüş, topraklarından menedilmiştir... Soykırımı kınıyoruz. Mahkum ediyoruz. Soykırımın hesabının bir gün mutlaka sorulacağına inanıyoruz!

Geçtiğimiz yüzyıl halkları hedef alan katliamların ve soykırımların yaşandığı tarihtir. İkinci Paylaşım Savaşı’nda Almanya’daki Nazi yönetimi 6 milyon Yahudi’yi, 1 milyon Roman’ı katletmiştir.

Diğer bir trajedi de Ermenileri, Rumları ve Süryanileri hedef alan soykırımdır. 1915-1923 yılları arasında yapılan soykırımda 1,5 milyon Ermeni katledilmiştir. Hatta 1894-’96 yıllarında da 200-300 bin civarında Ermeni’nin katledildiği de dikkate alınırsa katledilen Ermeni sayısı daha fazladır. Ayrıca Ermenilerle beraber öldürülen Rumlar ve Süryanilerin (Asuriler, Keldaniler) sayısıyla soykırımda katledilenlerin sayısı hayli fazladır.

Soykırımla tehcir iç içe gerçekleştirilmiştir. Türkleştirmeyi ve İslamlaştırmayı amaç edinen Panislamizm, Pantürkizm doktrini ile İttihat Ve Terakki Cemiyeti (İTC) döneminde başlayan soykırımla Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin büyük ölçüde fiilen yok edilmesi ve tümden onların topraklarının gasp edilmesi, mal ve mülklerinin talan edilmesi ve tarihsel olarak kökenlerinin ve izlerinin tümden silinmesi hedef alınmıştır.

Soykırımın ekonomik temelini bu ulusların pazarlarının ele geçirilmesi, beraberinde onların ulusal-toplumsal-kitlesel olarak soyca yok edilmesi amaçlanmıştır.

Bu soykırımın üzerinden 106 yıl geçmiştir. TC Devletinin temelleri Ermenilerin reddi, inkarı ve Ermeni heyulası üzerine kurulmuştur. Ancak Ermenilerin, Rumların (Pontusların) ve Süryanilerin hedef alınmasıyla yetinilmemiştir. Devletin Türk-İslam sentezi Kürtleri öne çıkartmıştır. “Tek ulus “ mayası ile Kürtlerin varlığı ve topraklarının ilhakı hedef alınmıştır.

Soykırım Öncesi Yaşanan Tarihsel Süreç

Ermeni toprakları daha ortaçağda Osmanlı İmparatorluğu tarafından işgal edilmiş ve katmerli feodal baskı ve tahakküm altına alınmıştır. İran sınırlarındaki Ermeni toprakları 1514 tarihinde Çaldıran savaşı ile Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dahil edilmiştir. 1516-1517 tarihlerinde güneyde Memlük Sultanlığı sınırlarındaki Kilikya Ermeni toprakları da, Mercidabık ve Ridaniye Muharebeleri ile ilhak edilir. Böylece Ortaçağda Osmanlı yönetimince toprakları fethedilen Ermeniler ağır vergilere tabi tutulmuş ve henüz ulusların oluşmadığı dönemlerde dini baskı ve tahakküm altına alınmıştır.

  1. yüzyılın sonları ve 18. yüzyıl boyunca çıkan iç isyanlar ve Avrupa ülkelerinde gelişen kapitalizm karşısında Osmanlı İmparatorluğu tarihsel olarak gerileme dönemine girmiştir. Kapitalizmin oluştuğu Avrupa devletleri giderek askeri ve ekonomik olarak sınırları dışındaki kıtalara ve ülkelere yönelmişlerdir. Kapitalizm öncesi sistemi aşamayan Osmanlı devletine, giderek İngiltere, Fransa, Hollanda, İtalya ve daha sonraları Almanya geri adım attırmış, jeopolitik ve jeo-stratejik alanda hakimiyet sağlamışlardır.

Mevcut tarihsel süreçte başta Balkan ülkeleri olmak üzere, Küçük Asya’da (Anadolu) doğal ekonomi yıkıma uğrar ve birbirinden kopuk, dar ve ilkel pazarlar birleşerek merkezi pazar sistemini oluştururlar. Böylece birleşik pazar sistemi ile Rum burjuvazisi ve Ermeni burjuvazisiyle beraber işçi sınıfının oluşmasının önü açılmıştır. Henüz bu kapitalizmin şafağıdır; ama bu tarihsel süreçle toplumda ulusal yapı oluşur. Böylece Anadolu’da Rumlar ve Ermeniler uluslaşma sürecine girerler.

Avrupa kapitalistlerin ürettikleri metaların Türkiye ihracatı Ermeni ve Rum ticaret burjuvazisi üzerinden yapılır. Bunun için oluşturulan resmi statü 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı ve 18 Şubat 1856 Islahat Fermanı ile uygulamaya konuldu. Böylece Türkiye kapitalizminin resmi temelleri atılır. Böylece daha yeni oluşan kapitalist üretim, Ermeni ve Rum burjuvazisiyle beraber aynı uluslara mensup işçi sınıfının oluşmaya başladığı dönemi de içerir.

Tüm bu tarihsel gelişmeler yeni sınıf çelişkileri ile beraber ulusal çelişkiler ve ulusal baskıları da beraberinde getirmiştir. Osmanlı sistemi ve kapitalizm öncesi, pre-kapitalist yapı olduğundan Ermenilere, Rumlara ulusal baskı oluşturmuştur. Toprakları ilhak edilen, para-ranta ve ağır vergiye tabi kılınan, dini töhmet altında tutulan Ermenilerin, ek olarak kavuştukları ulusal kimliklerini yansıtmalarına, dile getirmelerine müsaade edilmemiştir.

Abdülhamit’in Ermenilere dayattığı Panislamizm ve İTC’nin dayattığı Pantürkizm baskıları ile, -Balkan ulusları ile beraber – Rumlar ile Ermeniler üzerinde katmerli baskı uygulamasına gidilmiştir.

1894-’96 yıllarında Zeytun (Maraş çevresi), Ağrı, Sason (Muş, Batman yöreleri), Van, Erzurum, Erzincan, Kilikya (Adana ve civarı) ve diğer yerlerde Ermenilere yapılan ulusal baskıyla birlikte, Ermenilerden alınan vergiler giderek yükseltildi. Bu sömürü ve baskılara karşı Ermeniler isyan ederler. Bazı bölgelerde Hınçak ve Taşnak örgütleri bu direnişlere önderlik yaptılar. Devletin sömürü, baskı ve saldırısına karşı gelişen isyanlar 300 bin Ermeni’nin katliamıyla sonuçlanmıştır.

  1. Abdülhamid’in tahtta olduğu dönemde 1889 yılında İTC kurulur. İTC hareketi, önceleri genelde Balkan kökenli gazeteci, yazar ve askeri kesimlerden oluşmuştur. Daha 19. yüzyıl başlarında Yunanistan, Sırbistan, Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Karadağ, Bosna-Hersek, Arnavutluk gibi Balkan toplumları ulusal yapıya sahip olmuşlardır.
  2. Onlarla beraber o ülkelerdeki -Yunanistan ve Bulgaristan başta olmak üzere- Müslüman inancına sahip olanlar da Türk etnik kimliğine mensupturlar. Böylece Türk ulusunun temelleri esasta Balkanlarda atılmıştır. Kendisini Türk olarak tanımlayanlar ilk defa Balkan ve Trakya yörelerinde ortaya çıkmıştır.

Bunun sonucu Türk milliyetçisi bir hareket olarak oluşan ve giderek daha bağnaz temeller üzerinde inşa olan, siyasi ve askeri bir iktidar hareketine dönüşen İTC ortaya çıkmıştır. Balkanlardaki Osmanlı İmparatorluğu’nun 2. ve 3. ordusu Türk milliyetçiliğinin en yaygın olduğu askeri birimlerdir. Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Ahmet Rıza Bey, Mustafa Kemal, Selanikli Dr. Nazım Bey, Dr. Bahattin Şakir gibi İttihat Terakki’nin öne çıkan isimleri Balkan kökenlidirler.

Türk kimliği o dönemler Balkanlarda, Trakya’da, hızla giderek yayılırken, Anadolu’da Türk ulusal kimlik henüz yaygın değildir. İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz ve Kürdistan’da toplum içinde din unsuru hakimiyetini devam ettirmiştir. Henüz bu bölgelerdeki Müslüman toplumda kitlesel olarak Türk ve Kürt ulusal bilinci, Ermenilerin ve Rumların ulusal bilinci kadar yayılmamıştır.

O konjonktürde oluşan İTC, Abdülhamid’e karşı Ermenilerin ve Rumların desteğini alır. Devlet kademesindeki bu iki klik arasındaki çelişkiler geliştikçe, siyasi arenaya yeni çıkan İTC’ye yakın hareket etmişlerdir. Ermeniler, Ümmetçi ve Panislamist yönetimin olduğu dönemde sahneye çıkan İTC’nin gerçek yüzünü göremediklerinden önceleri onu desteklemişlerdir. İleride güçlendiğinde, devlet kademelerini ele geçirdikçe Pantürkizm’i pratikte daha öne çıkaracak ve Türkler dışındaki diğer toplumları hedef alacaktır.

Soykırımın Örgütlenmesi

  1. Meşrutiyet II. Abdülhamit tarafından 23 Aralık 1876’da ilan edilmiş ve 14 Şubat 1878 tarihinde kaldırılmıştı. İTC önderliğinde, Balkanlardaki 3. Ordu tarafından II. Meşrutiyet hareketi başlatılmıştır. 3 Temmuz 1908 tarihinde Makedonya civarındaki Resre’de 200 asker ve 200 çete Abdülhamit’e karşı dağa çıkmıştı. Bu hareket Abdülhamid tarafından bastırılamadığı gibi gelişir. İTC tarafından 23 temmuz günü II. Meşrutiyet ilan edildi. Karar Abdülhamid’e iletildiğinde II. Meşrutiyet’i kabul etmiştir.

Böylece Meclis-i Mebusan açılmış ve Kanun-i Esasi yürürlüğe konmuştur. Artık İTC yönetimi ele geçirmiştir. Yönetimde yer alan Meclis-i Mebusan çoğunluğu İTC mensuplarıdır.

Ancak 1909’da gazeteci Hasan Fehmi Bey’in öldürülmesi üzerine “31 Mart Vakası” olarak bilinen ayaklanma oldu. Bu ayaklanma dini görünümlü ayaklanmadır. Bağnaz dincilerin yer aldığı gösteriler olmuştur. Ancak bu ayaklanmanın arkasında II. Abdülhamid’in olup olmadığı hala netlik kazanmamış ve kim tarafından hangi amaçla örgütlendiğine dair şaibelerin saklı olduğu bir ayaklanmadır. Sonuçta ayaklanma gerekçe gösterilerek Selanik’ten dönemin başkenti İstanbul’a gelen İTC denetimindeki askerler tarafından bastırılmış ve ayaklanmanın sorumlusu olarak II. Abdülhamit gösterilmiş ve tahttan indirilerek sürgüne gönderilmiştir.

Abdülhamid’in devrilmesi Ermeniler ve Rumlar tarafından desteklenir. Balkanlar ve Trakya dışında tabanı olmayan İTC, batı ve doğu Anadolu’da (Küçük Asya’da) Ermenilere ve Rumlara ihtiyaç duyar. Ancak İTC’nin devlet pratiği giderek ırkçı, saldırgan ve soykırımcı yüzünü deşifre eder. Bunun sonucu başta desteklenen İTC’ye sunulan destek giderek geri çekilir. 1911-1912 ve sonrası İTC’nin baskılarının giderek artması ve soykırım örgütlenmesine gitmesi Ermeniler, Rumlar, Süryaniler nezdinde gerçek otokratik yüzünü deşifre eder.

1909 tarihinde İTC’nin II. Abdülhamid’i devirdiği ve iktidarı pekiştirdiği dönem, Adana yöresindeki Kilikya Ermenilerine yönelik bir katliam yapılmıştır. Ermeniler ilk başlarda direnirlerse de, devletin resmi güçlerince-müdahale kisvesi altında- yapılan saldırıda 30 bin Ermeni katledilir. Bu katliam Taşnakların İTC’yi desteklediği dönemdir.

Oysa Taşnaklar ve Hınçaklar ulusal devrimci hareket olarak ortaya çıkmışlardır. İllegal örgütlenmeye gitmişlerdir. İlk çıktıklarında silahlı mücadeleyi öne çıkartmışlardır. Ancak Abdülhamid’e karşı İTC öne çıktığında Taşnaklar Viyana’da yaptıkları IV. Kongre’de silahlı mücadeleyi bırakma ve İTC’yi destekleme kararı almışlardır. Hınçaklar İTC ile hareket etmemiştir, ama onlar da adem-i merkeziyetçiliği savunduğu için 1906’da İTC’den ayrılan ve 1908’de Ahrar Partisi (Hürler Partisi) içinde yer alan Prens Sabahattin ile hareket etme kararı almışlardır. Onlar da yasal hareket olmuşlardır.

İTC yönetimindeki Osmanlı İmparatorluğu 1912’de Balkan Savaşı’nı kaybettiğinde Marmara, Ege, Karadeniz bölgesinde Rumlara yönelik saldırıya geçmiştir. Yüzbinlerce Rum öldürülür, göçe zorlanır, mallarına, topraklarına el konulur. Balkanlarda baş gösteren uluslaşma ile kendilerini tahakküm altına alan devlete karşı ulusal burjuvazinin önderliğinde, Balkan toplumlarının başkaldırması ve ayrılarak kendi topraklarında ulus devletler kurmaları, İTC yönetimini çileden çıkartmıştır. Histeri nöbetine tutulmuşçasına Batı-Trakya ile Küçük Asya’daki Rumları hedef almışlardır.

İTC Panislamizm ve Pantürkizm doktrinini önlerine koymuşlardır. Böylece Rumlar, Ermeniler, Süryaniler (Asuriler, Keldaniler) yok edilecek ve onların pazarları, toprakları, tüm zenginlikleri gasp edilecektir. Böylece İTC yapacağı soykırımla hetorejen (çok kültürlü) toplumu, homojen (tekçi) topluma dönüştürecektir.

Ocak 1913 darbesiyle iktidarı tümden ele geçiren İTC kongresinde soykırım kararı alınmıştır. Ancak bu karar gizli tutulmuş ve pratikte örgütlenmesine gidilmiştir. Bunun için devlete bağlı gizli örgüt olan Teşkilat-ı Mahsusa 17 Kasım 1913’de Erzurum’a taşındı. Daha önceleri merkezi batıda olan ve 30 bin üyeye sahip olan Teşkilat-ı Mahsusa yasal örgüte dönüştürüldü. Bu dönem 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı arifesidir.

Nitekim 28 temmuz 1914’de başlayan savaşın hemen akabinde İTC ve Almanya Ağustos ayında aldıkları gizli kararla Ermenilerin, Amele Taburlarında toplanması ve tehcirle bulundukları yerlerin boşaltılması kararını aldılar. Alman emperyalizmi kendi güdümünde savaşa giren müttefiki devletin savaşta başarılı olabilmesi için “sorun oluşturan” Ermenilerin topraklarından soykırım ve tehcirle arındırılması politikasını onaylamıştır.

Bu arada Taşnaklar Erzurum’da 28 Temmuz-14 Ağustos tarihlerinde 8. Kongrelerini yaptılar. Kongreye İTC’yi temsilen Naci Bey ve Bahattin Şakir’in yer aldığı özel heyet te katılmıştır. İTC heyeti onların kendileriyle hareket etmelerini, savaşta kendilerine sadık kalmalarını teklif etmiştir. Savaş sonrası kendilerine özerklik verileceğini söylemişlerdir. Taşnaklar onların teklifini kabul etmemiş ama savaşta tarafsız kalacaklarını belirtmişlerdir.

Böylece 1914’ün ikinci yarısında soykırımın örgütlenmesine gidilmiştir. İlan edilen seferberlik ile 15-60 yaş arasındaki Ermeniler askere alınma kisvesiyle Amele Taburlarında toplanmış, böylece erkek nüfus soykırım arifesinde etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca Teşkilat-ı Mahsusa 1914’in Ağustos ayından itibaren soykırımda rol alacak çetelerin oluşturulmasına gitmeye başlamıştır. Bunun için cezaevleri boşaltılmış, Kafkas ve Rumeli göçmenleri, gerici Kürt aşiretleri çeteler içinde yer almışlardır.

24 Nisan 1915’de Ermeni aydınlarının tutuklanmasına gidilmiştir. Böylece Ermenilerin aydın kesimden arındırılması hedeflenmiştir. 24 Nisan 1915’de İstanbul’da ve Ermenilerin yoğun olduğu illerde tutuklanan binlerce Ermeni aydın idam edilmiş ve tehcirde öldürülmüşlerdir. Bunun sonucu 24 Nisan Ermeniler tarafından soykırımın başlangıç günü olarak kabul edilmiştir.

24 Nisan ile birlikte başlayan Ermeni soykırımı giderek kitlesel boyutlara tırmandırılmıştır. Köylerde, kasabalarda, şehirlerde yaşayan Ermeniler yaşadıkları yerlerden zorla tehcir edilmişlerdir. Çoğunluğunu kadınların, çocukların, yaşlıların oluşturduğu tehcir sırasında kurşuna dizilerek, uçurumlardan aşağı atılarak, kadınlara tecavüz edilerek, açlıktan, hastalıktan katledilmişlerdir.

Ermenilere yapılan soykırım Rumlar ve Süryanilere de yapılır. Ege, Marmara Rumları ve Karadeniz’de Pontus Rumları da kitlesel boyutlarda katledilirler, göçe zorlanırlar. Kısacası yaşadıkları topraklardan yok edilerek arındırılırlar. T. Güneydoğu’da Süryaniler ve Ezidi Kürtler de soykırımın hedefleri olmuşlardır.

Soykırımla Ermeniler ve diğer toplumlar yok edilmiş ve mümkün mertebe izleri silinmeye çalışılmıştır.

Kemalistler de “Kurtuluş Savaşı” ile kalan Ermeniler ve Rumlar hedef alınmıştır. Nitekim Kars, Ardahan, Erzurum, Erzincan, Antep, Maraş, Urfa ve Ermenistan topraklarında 190 bin üzerinde Ermeni öldürülmüştür. Ayrıca Karadeniz’de öldürülen Pontus Rumlarının sayısı 300 bini aşmıştır. Nitekim Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basması, Karadeniz’deki Pontus Rumlarını hedef alan soykırımın örgütlenmesidir. Bir tane İngiliz, Fransız, Yunan askerinin olmadığı Samsun, Trabzon, Rize, Giresun, Amasya gibi illerde Mustafa Kemal’in örgütlediği çeteler Rumları hedef almışlardır. Ayrıca Ege illerinde de yerleşik olan Rumlar öldürülür, sağ kalanlar Yunanistan’a göçe zorlanır.

Kısacası “Kurtuluş Savaşı” – resmi tezin belirttiğinin aksine – soykırımın tamamlanmasıdır. Kurtuluş Savaşı’nın önderliği İTC’nin devamıdır. Kendilerini gizlemek için “Milli Mücadele” yaftası kullanmışlardır…

Sonuç olarak, 1894-’96, 1915-’16, 1919-’23 tarihlerinde milyonlarca Ermeni, Rum, Süryani, Ezidi soykırımla öldürülmüş, topraklarından menedilmiştir…

Soykırımı kınıyoruz. Mahkum ediyoruz. Soykırımın hesabının bir gün mutlaka sorulacağına inanıyoruz!

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu