GüncelMakalelerPusula

PUSULA | Dönemin Özelliklerini Kavramak…

"İstem ve arzuları doğrultusunda hedefler oluşturma bir amaç edinme yeteneğine sahiptir. İnsanın amaç ve hedeflerinin olması onun kendi değişimine yön verebilmesini sağlar. Değişmeyi isteyen insanlar, amacı olan insanlardır."

Devrimci mücadelede “eski” olmak diye bir şey yoktur. Bir devrimci her zaman yeni olmalıdır. Devrimcilik değişme-değiştirme eyleminin ve mücadelede sürekliliğinin sağlanmasıdır. Bu açıdan bir devrimci, sınıf mücadelesinin hareketini yakalayabildiği yerde devrimci eylemi başarıyla yerine getirebilir. “Proletarya partisinde eski”, “devrimci mücadelede eski” gibi kimi yoldaşlarımız veya kendimiz için kullandığımız bu kavram aslında “eski” olmanın ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini düşünmeden rastgele kullandığımız bir kavramdır. Bir yerde eski kavramı kullanılıyorsa orada zamanın veya hareketin gerisinde kalındığı vurgulanıyor demektir. Yoldaşlarımız açısından kimi yoldaşlarımız için sınıf mücadelesine ya da saflarımızda ne zaman mücadeleye başladığına bakarak bu kavramı kullanıyoruz. Oysa ki, bir devrimci hele ki komünist ideallerle yola çıkmış biri için eski olmak diye bir şey olmamalıdır. Bir devrimci kendini yenileyebildiği, sürekli değiştirebildiği oranda devrimcidir. Bu açıdan devrimcilik, “yeni” olmayı gerektirir. Sınıf mücadelesinin, hareketin ve zamanın ritmini yakalayabilenler kendini ortamını ve dünyayı değiştirme cüretine sahip olabilirler.

Kendisini değişen şartlara göre yenilemeyen devrimcilik amiyane tabirle “ölmeye başlamış” demektir. Orada artık üretilen devrimcilik değil sistem olmaktadır. Tarihimizde de belirli dönemlerde sorumluklar almış ve uzun yıllar kolektif saflarında kalmış olmasına karşın mücadeleden ayrılarak kendi dünyasına dönen onlarca insan bulunmaktadır. Bu meselede tartışmanın iki yönü vardır. Birincisi hiçbir yaşanan mücadelenin dışına çıkmanın, devrimciliği sonlandırmanın gerekçesi değildir. Sorun bir devrimcinin kendini yenilemesi ile iddiası arasında çok güçlü bir bağ kuramaması ile alakalıdır. Diğer yanı da kolektifin kendi içindeki sorun ya da çelişkilere yaklaşımı, bu çelişkileri çözme yeteneğidir.

Hareketin iki biçimi vardır: İleriye ve geriye doğru. Değişimin ve yenilenmenin durduğu yerde hareket geriye doğru seyreder. Geriye doğru hareket iddiamızın güçlü olduğu zamanlarda, üzeri bir şekilde küllenen eski alışkanlıklarımızın yeniden açığa çıkmasına neden olur. Ve doğal olarak bireysel alışkanlıklarımız ve tarzımızla örgütsel alışkanlıklarımız çatışmalara ve örgütsel yaşam ve işleyişle uyumsuzluğa yol açar. Geriye doğru hareket artık eskisi gibi de olamayacağından bu kişinin duygu dünyasına, yaşam tarzına yönelik daha farklı etkilerde bulunur.

Doğada her şey değişir. İnsan da doğanın bir parçası olarak bu değişimden nasibini alır. Fakat insanı doğadaki diğer varlıklardan, canlılardan ayıran temel bir özellik vardır: Bu da insanın kendi değişimine bilinçli bir şekilde yön verebilmesidir. Çünkü isteme, arzulama gibi güdülerine bilinç katabilen bir varlıktır. Çünkü bilinç dediğimiz şey “Bilinçli varlıktan başka bir şey değildir.” (Marks)

İstem ve arzuları doğrultusunda hedefler oluşturma bir amaç edinme yeteneğine sahiptir. İnsanın amaç ve hedeflerinin olması onun kendi değişimine yön verebilmesini sağlar. Değişmeyi isteyen insanlar, amacı olan insanlardır. Eğer amaçta bir farklılaşma olmuşsa ya da amaç ve hedefler değişmişse yenilenme de durur ve değişim de yön değiştirir.

Bir devrimcinin değişimi en başta ideolojik olmak zorundadır. İdeolojik olarak hayalleri ve hedefleri doğrultusunda insan derinleşme ve yenilenme sağlayabilir. Bizim ideolojimiz MLM’dir. MLM, canlı dinamik bir yapıya sahiptir. Çünkü en başta çağımızın en devrimci sınıfının yani proletaryanın geleceği kurma bilimi olmasından ileri gelmektedir. Onun için eski dünya ile sürekli bir çatışma halindedir. Dünya bu çatışmanın sayesinde kendi gelişimini devam ettirir. Sınıf mücadelesinin hareket yasaları geçerli olduğu sürece bu ideolojide bu hareketin bir öznesi olarak gelişmeye ve kendini yenilemeye devam eder.

Bir devrimci açısından sorumluluk başat bir öğedir. Sorumluluk kendine dönmeyi kendinde partileşmeyi zorunlu kılıyor. Yönetici olmak demek daha fazla sorumluluk sahibi olmak ve derinlikli bir değişimi açığa çıkarmak demektir.

Kitlelerin içinde büyümek…

Sınıf mücadelesinin zorlu bir döneminden geçmekteyiz. Bu zorluk faşizmin artan saldırıları, uyguladığı şiddet vb. değildir. Faşizmden ya da en genel haliyle sınıf mücadelesinden bahsettiğimiz yerde, egemen sınıflar sınıf mücadelesini bastırmak için baskı ve şiddet araçlarına her zaman başvurur. Her daim de bu böyle olmuştur. Bu açıdan faşizmin saldırılarından yakınmak sınıf mücadelesinin doğasına idealist bir bakış açısıyla bakmak veya yaklaşmak demektir.

Bir devrimci açısından zorluğun tarifi buradan olmamalıdır. Diğer yandan zor bir süreçten geçildiği doğrudur. Devrimci hareket ve esasında proletarya partisi kitlelerle istenilen düzeyde bir ilişki içinde değildir. Kitlelerle öncü güçleri arasındaki bağlar oldukça zayıflamış durumdadır. Mevcut şartları ağırlaştıran nedenlerden biri kitlelerle onun öncü güçleri arasındaki bu mesafedir.

Böylesi dönemlerde izlenen rotadan emin olmak gerekmektedir. Kitlelerin içinde büyümek veya kitlelerin proletarya partisi içerisinde bir güç haline gelmesi için doğru rotada ilerlemek önemlidir. Örneğin demokratik alan sınırlarına hapsedilmek istenen devrimci mücadele söz konusudur. Reformizmin temel dayanaklarını oluşturan mücadele alanları özellikle parlatılmak istenmektedir. Reformizmin önü egemen sınıflar tarafından alabildiğine açılmıştır. Liberal anarşist görüşler kitlelere propaganda edilerek sınıfın ve kitlelerin sınıf çalışmasında örgütlenmesinin önüne geçilmek istenmektedir.

Devrimci şiddet karşısında ilk refleks veren ve bunun karşısında tutum belirleyenlerin reformist hareketler olması da anlaşılır bir durumdur. Anlaşılırdır çünkü reformizm de egemen sınıflar kadar devrimci şiddetten ve onun değiştirme gücünden korkmaktadır. Bugün açısından reformizm ve bir dizi tasfiyeci dalgayla devrimci mücadelenin kıyıları dövülmektedir. Bir yere kadar bunun devrimci hareket içerisinde etkili olduğunu vurgulamak gerekir. Bu sürecin bir diğer zorluğu da esen tasfiyeci rüzgar karşında rotayı doğru devrimci-proleter hatta tutabilmektir.

Proletarya partisinin militanları, kadroları ve faaliyetçilerinin böylesi süreçlerde oynadıkları rol her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır. Proletarya partisinin ruhuyla donanmış ve kolektifin kişiliğini kendinde cisimleştirmiş olması önemlidir.

Özellikle tasfiyeci dalganın devrimci mücadelenin duvarlarını dövdüğü dönemlerde kadroların ve deneyimli faaliyetçilerin oynadıkları rol, tarihsel bir öneme sahiptir. Özellikle şehitlerimizin veya önder yoldaşlarımızın kimi dönemlerde oynadıkları tarihsel rollerden kaynaklıdır ki proletarya partisi önündeki her türlü engeli aşarak bugünlere gelebilmiştir. Mehmet Demirdağ yoldaşın kendi döneminde bıçak sırtında göğüslediği misyon böylesi bir misyondur. Mehmet Demirdağ yoldaş, proletarya partisinin geçtiği zorlu bir eşikte proletarya partisi ruhunu, kişiliğini kendi militanlığında somutlayarak, sınıf mücadelesinin özelliklerini yakalayarak o dönemki tarihsel rolünü oynayabilmiştir. Bu açıdan Demirdağ yoldaşın önderlik çizgisi her şeyden önce ideolojiktir. Mücadele tarihimiz içerisinde başka yoldaşlardan da örnekler verilebilir. Burada vurgulanmak istenen şey ideolojik netliğin mücadele ediş biçimlerimize yön verdiğidir.

Parti militan ve kadrolarının eğitiminde ve onların şekillenmesinde ideolojik önderlik tayin edici bir yerde durmaktadır. Kendisinden başlayarak ideolojik hastalıkları ile yüzleşebilen önderlikler, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına daha ileride yanıt olmayı başarabilmişlerdir.

Başa dönersek; eski devrimcilik diye bir şey olmadığı gibi eski tarzda önderlik de yoktur. Döneminin özelliklerini kavramış önderlik tarzını örgüt yapısı ve kitlelerle buluşturan önderlikler başarının garantisi haline gelirler.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu